Tuesday, October 20, 2020

Turkey Human Rights Accountability Project - Michael Polak

The Arrested Lawyers initiative has launched a legal campaign called the Turkey Human Rights Accountability Project to have prominent abusers of human rights in Turkey placed on the United Kingdom's sanction list. This will be a springboard for similar submission in the United States and the European Union. In this video, I interviewed Michael Polak, Barrister, about this project details. Follow Michael on Twitter: https://twitter.com/MichaelPolakLaw 00:00 Introduction 00:34 Who is Michael Polak? 04:00 What is Magnistky Act? What is the UK equivalent of the Magnistky Act? 06:11 How deterrent is the Magnistky Law? 09:20 Turkey Human Rights Accountability Project, Initial thoughts 12:10 What will happen next? 14:18 Does the project has a chance to convince the UK government? 16:00 What can people do to support this initiative apart from donating? 17:50 How can asylum seekers and refugees contribute to the project? You can find the campaign link below. DONATE NOW: https://gf.me/u/y2wrry

Wednesday, May 27, 2020

Monday, May 25, 2020

Hulusi Akar, Akıncılardan nasıl kurtuldu?





Dönemin Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ın 15 Temmuz’a dair rolü kamuoyunda oldukça tartışılan bir konu. Zira medyada yer alan haberlerde ve yetkililerin açıklamalarında Hulusi Akar’ın Akıncı Üssü’den 16 Temmuz sabahı askeri bir operasyonla kurtarıldığı yönünde ifadeler yer aldı. Hulusi Akar bu ifadeleri bugüne kadar yalanlamadı.

Kamuoyunda Akıncı Davası olarak bilinen ve 15 Temmuz’un ana davası olarak bilinene davanın dosyasında bir çok görüntü yer alıyor.

-Hulusi Akar’ın iddia edildiği gibi Akıncı Üssü’nde esir mi tutuldu?
-16 Temmuz sabahı tam olarak nasıl kurtarıldı?
-Kurtarma anına ait bir görüntü ya da delil var mı?

Kamil Maman, bu videoda Hulusi Akar’ın Akıncı Üssü’nden nasıl Çankaya Köşkü’ne helikopterle geldiğini daha önce yayınlanmamış görüntülerle açıklıyor.



Sunday, May 10, 2020

Gülen Cemaati, neden küreselleşemiyor?





CEMAAT NEDEN KÜRESELLEŞ(E)MİYOR?

Türkiye’de ortaya çıkmış bir dini cemaat olan Gülen cemaati, dünyanın 160 ülkesine yayılmış olmasına rağmen çok geniş bir coğrafyada, bütün kültürlere temas etmiş olduğu halde HALA neden küreselleşemiyor? 

Böyle bir hareket neden zihin kodlarını yenileyemiyor veya yazılım diliyle “Kendini update edemiyor?”

Bu videonun konusu bu.
Hatırlarsanız Twitter’da böyle bir soru sormuştum, 

Cemaat neden küreselleşemiyor, küresel bir vizyon ile kendini yeniden tanımlayamıyor, git gide artan bir hızla daha fazla Türkiye-merkezli bir vizyona kayıyor (Veya kayıyor mu?)
Bu sorular üzerinde başlatmış olduğum tartışma neticesinde kullanıcılardan gelen cevaplar çerçevesinde bu kaydı oluşturdum.


Peki bu konunun benim salatalık yetiştirmeye çalışırken yaşadığım tecrübelerle ne alakası var? Sabırla dinlerseniz hepsini anlatacağım.
Öncelikle bu konuya girerken bir parantez açayım; bir fikir ve felsefe ile bu fikrin hayata geçirilmesi arasında pek çok farklar olabilir. 
Bu açıdan “Hizmet” kavramını daha çok TEORİK/FELSEFİ anlamda bir öğretiler, prensipler, hedefler bütünü olarak görüyorum. Öte yandan “Cemaat” olgusunu ise (yani Gülen cemaatini) bu felsefi fikirlerin PRATİK hayata uygulanması, hayata geçirilmesine dair fiili bir yorum olarak gördüğümü hemen belirtmek isterim ki bu önemli çünkü bundan sonraki tartışmayı bu düzlem üzerinde yürüteceğim.
Bu konuyu biraz açayım isterseniz; Hizmet hareketi kendini “cehaleti, sefaleti ve iftirakı” en önemli sorun olarak gören bu nedenle “eğitime, diyaloga ve kalkınmaya/yardımlaşmaya önem verme iddiası” ile ortaya çıkan bir hareket olarak tanımlıyor. Temelinde böyle küresel bir vizyon ve felsefe sunan fikri bir altyapı taşıyor.
Yani bu problemler herkesin problemi ve bu çözüm önerileri de küresel ölçekte mantıklı, tutarlı öneriler.
Öyle ki bu fikrî temel yani problem tanımı, küresel çapta sorunları çözebilecek bir potansiyele sahip ve bu evrensel prensipleri dünyanın her yerinde hayata geçirmek mümkün.
Ancak Gülen cemaati bu felsefeyi hayata geçirirken zaman içerisinde daha milliyetçi, Türkiye merkezli ve hatta biraz da ben merkezli/cemaat merkezli bir biçimde uygulamaya başladı.
Mesela HİZMET felsefesinin temelinde Türkçe öğretmek, Türkçeyi dünya dili yapmak gibi bir amaç ve hedef yokken; CEMAAT pratiğine bakıldığında bunun çok önemli bir yer teşkil etmeye başladığı görülmektedir. Özellikle 2000’li yılların ortasında bu eğilim artmış diyebiliriz.
Cemaatin varoluşsal tehditlerle, problemlerle, eleştirilerle boğuştuğu şu günlerde ve onca finansal yetersizliklere rağmen devam ettirilmeye çalışılan Türkçe Olimpiyatları çabasını biraz da bu bağlamda değerlendiriyorum. Buna benzer “hizmet öğretileri” ile “cemaat pratikleri” arasındaki farklar babında pek çok örnek verebilirim.
Şimdilik bu örnek yeterli olduysa yani HİZMET prensipleri ile CEMAAT olgusu arasında farklılıklar olduğuna ikna oldu iseniz devam edelim.
Sorumuz şuydu: Cemaat neden küreselleşemiyor?
Cevap olarak siz de bana twitterdan cevap yazan pek çok kişi gibi “Cemaat 160 ülkede faaliyet gösteriyor, tabii ki küresel” diyebilirsiniz. Ancak Cemaatin 160 ülkede faaliyet göstermesi onun küresel bir hareket olduğu anlamına gelmiyor. Aksine uzmanların “trans national religious movement/ ulusaşırı dini hareket” dediği kavrama daha çok uyduğunu gösteriyor.
Ne demek bu?
Yani bir çok ülkede var olabilen bir dini/milli hareket...
Bir başka ifade ile; bir ülkede ve kültürde başlamış hareketin başka ülkelerde de yine kendi kültürüne bağlı olarak faaliyet göstermesi “transnational movement/ ulus-aşırı hareket” olarak tanımlanıyor. Bu tür hareketler genelde kültürel ve sosyolojik olarak ortaya çıktıkları ülkenin bir uzantısı biçiminde göç ettikleri yerlerde azınlık gettoları şeklinde yaşamaktadırlar, var olmaktadırlar.
Küresel hareket kavramı ile neyi kast ediyorum peki?
Bir kültür veya milletten ortaya çıkmış olsa bile; hedeflerini ve amaçlarını net bir şekilde belirlemiş ve bu hedeflerine nasıl ulaşacağına dair metotlarını ve prensiplerini de belirleyip oturtmuş ve bunları dünyanın her yerinde ve herkesle hataya geçirebilen ve başka kültürden insanların da kolaylıkla katılabileceği, girip çıkabileceği hareketlerden söz ediyorum.
Bu açıdan değerlendirildiğinde Gülen Cemaati henüz küresel bir hareket tanımlamasına uymamaktadır.
Neden?
Çünkü bütün dünyada Türk kültürünü temsil etmek, Türkçeyi yaymak ve en önemlisi de bütün bunları çok büyük bir çoğunlukla “Türk menşeli, Türk milletine mensup bireylerle yapmaya çalışmak” ilk tanımlamaya daha çok uymaktadır.
O kadar ki bazen Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olsanız dahi bir Kürt olarak Cemaat içinde farklı zorluklar yaşayabiliyorsunuz veya Türk olsanız bile tam olarak “tornadan geçmemişseniz” yine Cemaat içerisinde çeşitli pozisyonlara gelemeyebiliyorsunuz.
Her ne kadar gün geçtikçe bu konuda bazı iyileşmeler olsa da genel durum benzer şekilde devam ediyor. 160 ülkede var olan bir hareketin yönetiminde bu ülkelerin 16 tanesinin dahi temsil edilmediği gerçeği (en azından ben bu videoyu çekerken) önümüzde ayan beyan durmakta.
Bütün bunları söylerken haksızlık etmek istemiyorum. Sosyal hareketlerin doğası gereği tabii ki bir yerden başlar ve bir yere doğru giderler. 
Türkiye’de ve çoğunlukla Türklerin çabası, emeği ve finansal desteği ile ortaya çıkan Gülen Cemaatinin “trans-national” olması anlaşılabilir bir durum.
Bu noktada ise akla şu sorular geliyor:
Temel prensipleri bakımından evrensel olma iddiası ile ortaya çıkan bir hareket neden küreselleşemiyor?
Neden bütün bu yaşananlara rağmen Türkiye merkezli olmaktan kurtulamıyor?
Neden amaçlarını, metotlarını ve prensiplerini belirleyip, bunları deklare edip diğer milletlerden insanlarla beraber bu prensipler etrafında çalışmıyor?
Neden halen 80 milyonluk Türkiye’nin mikro gündemlerini 7 milyarlık küresel gündemlerine tercih ediyor ve oraya daha fazla zaman ve kaynak ve enerji ayırıyor?
İnsanlığın maruz kaldığı zulümleri anlatırken dahi neden yalnızca kendi mağduriyetine odaklı bir yol benimsiyor?
Neden yurtdışına çıkanlar gettolaşıyor? Geri dönme düşüncesine uygun bir şekilde hayatını idame ettiriyor?
Neden cemaat içinde, Türkçe dili üzerinden iletişim kuramayanlar (en azından idari kadrolardan) dışlanıyor? 
Neden 30-40 yıldır eğitim yapılmasına rağmen Orta Asya ve benzeri yerlerden yerel insanların Cemaate katılımı ve Cemaatte temsili çok düşük seviyede?
İdari kadrolarda mesela üst düzey heyetlerde neden 160 ülkenin 16 tanesi dahi doğru dürüst temsil edilmiyor?
Türkiye’de 15 Temmuz hadisesi yaşandı ve neticesinde Cemaat toplumun her alanından tasfiye edildi, bütün kurumları kapatıldı, “dini sohbet” dahil Cemaatin bütün faaliyetleri durduruldu, Türkiye dışındaki, diasporadaki Cemaat mensuplarının ne dediği (veya demediği) ilk kez Cemaatin geneli için bu kadar önem kazandı ancak neden yurt dışına hicret halen istenilen seviyede değil?
Kısaca neden Gülen Cemaati Türk ve Türkiye merkezli olmaktan çıkıp küreselleşemiyor?
(Burada bir noktaya dikkat çekeyim, ben bu metni ilk kez Eylül 2019 yılında yapmaya başladım ama 2020 Nisan ayında bile bütün bunlar hala geçerli)
 Bence bunun çeşitli sebepleri var:
1. Cemaat ilk olarak Türkiye’de yapılandıktan sonra başka bir biçimde yeniden yapılanma fırsatı bulamadı veya buna ihtiyaç hissetmedi. Sadece Türkiye’deki yapılanma şeklinde kendini geliştirdi ve büyüdü. Türkiye’deki kurum ve organizasyon şemasını büyük ölçüde her yere uygulamaya çalıştı. 
2. Bütün büyük aktiviteler Türkiye merkezli, Cemaate katkı üzerinde dizayn edildi ve uygulandı. Örneğin TUSKON, Türkçe Olimpiyatları vs.
3. Cemaat artan sempatizan sayısına ve değişen zamana rağmen en üst düzeyde toplantı dilini dahi çeşitlendiremedi. 
Dilini çeşitlendirmeyi bırakın yani Türkçe konuşamayan, başka kültürden insanlara yer vermeyi bir kenara koyalım, kendi içinde daha genç seslere de yer ver(e)medi. 
Bu şekilde hem elinin altındaki kültür zenginliğinden mahrum kaldı hem de zamanın devamlı değişen ruhuna hitap etme kabiliyeti azaldı diye düşünüyorum (mesela bu metni ilk yazdığımda en popüler uygulama periscope idi ama 1 yıl sonra videoya çekerken bir de bakmışız devir zoom devri olmuş).
4. Cemaat ilk yurtdışına hicret etmeye başladığı zaman kullandığı ve o zamanlar bir motivasyon kaynağı olarak meşru ve makul görülebilecek “milliyetçilik” fikrini terk edemedi daha doğrusu aşamadı, daha kozmopolitan bir anlayış benimseyemedi.
Mesela Etiyopya’da okul açan Cemaat kendini oradaki yerel nüfusun katkısına açamadı. Üst kültür olarak oraya bir şeyler verme güdüsü ile devam etti (ki bu ilk olarak Balkanlarda ve Orta Asya’da ortaya çıkmıştı).
Diğer bir ifadeyle cemaat bugün itibariyle Bilal-i Habeşi ile karşılaşsa onu istihdam etme kabiliyetine sahip değil. “Bu adam namaz tesbihatını bilmiyor, evlerde yetişmemiş”, “Türkçe bilmediği için istişareleri/toplantıları da takip edemez” vs. vs. gibi sebeplerle bu tarz kişilerin cemaatte görevlendirmeleri ve kayda değer konumlara gelmeleri oldukça zor hatta imkânsız.
5. Cemaat fiziksel olarak Türkiye’den yurt dışına göç edemedi. 15 Temmuzun oluşturduğu zorlu şartlarda dahi Türkiye merkezli düşünmekten kurtulamadı. 15 Temmuzun sonucunda ortaya çıkan KHK’lara ve soykırım şartlarına rağmen dahi Cemaat mensupları Türkiye’den çıkmakta hem zorlanıyor, hem de çok istekli değiller. Cemaatin yüzde 10’undan azı yurt dışında idi, bu süreçle birlikte Cemaatin en fazla yüzde 20’si Türkiye dışına çıkmıştır, yüzde 80’i halen Türkiye’de yaşamaya devam etmektedir. 
Daha önceleri başka videolarda bu konuyu konuştuğum için daha fazla detaya girmek istemiyorum ama o videoları izleyebilirsiniz.
6. Zihinsel göç ise bu alandaki en önemli sorunlardan birisi olarak karşımıza çıkıyor. Cemaat, yukarıdaki diğer sebeplere de bağlı olarak; zihinsel olarak göçü gerçekleştiremedi. Yani kendisini dar Türkiye meselelerinden kurtarıp geniş dünya meselelerine açamadı.
Böyle bir dönüşüm için Cemaatin özellikle karar alma mekanizmalarının küresel meselelere en azında açık olması lazım. Bu henüz tam anlamıyla sağlanabilmiş değil. 
Bu durumda akla şöyle bir soru gelebilir: Peki Cemaat bunu yapmalı mı? 
Elbette yapmalı. Çünkü kuruluş felsefesinde böyle bir donuşum arzusu var ve bunu daha önce pratiğe de yansıttı. 
Mesela Cemaat 1970’lerin sonunda ülkenin kentleşmesine paralel olarak yurt açmaya başladı ve klasik Nurcu ışık evler/medreseler konseptini değiştirdi. 
1980’lerde dergiciliğe, sonrasında gazete ve televizyona ulaşarak medya dünyasına girdi. 1980’lerin ortasında yurt açmanın yanında büyük tartışmalar başlatan okul açma çabalarına girişti. 
1991’den sonra henüz bu okullar daha Türkiye’de tam olarak yerleşmemiş iken yurt dışına taşıyabildi. 
1990’larda Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı üzerinden toplumsal barış ve hoşgörü ile ilgili konularda aktif rol almaya başladı. 2000’li yıllarda yükselmeye başlayan küresel terörizme karşı bir pozisyon belirledi ve küresel bir vizyon sunma belirtileri gösterdi.
Hakeza Gülen cemaati toplumsal ve coğrafi büyüme ile beraber aslında büyük ölçüde zihinsel büyümeyi beraber götürdü. Yeni açıldığı yerlerdeki problemlerle hemhâl oldu ve çözüm çabası içine girdi. Belki de 2000’li yıllara kadarki başarının en önemli sebeplerinden biri de bu değişim, dönüşüm ve adaptasyon kabiliyetiydi.
7. Cemaatin zaman içerisinde kemmiyetinin yani sayısının artması ile bireylerin keyfiyetinin yani kalitesinin artması doğru orantılı bir biçimde gerçekleşmedi. Bu durum toplumsal hareketlerin başına gelen bir durum. 
Ancak bu durum sonuç olarak “Nam-ı Celil-i Muhammediyi dünyanın dört bir yanına yayma” gaye-i hayalinde olan bir hareketin temel fikrinden sapmasını beraberinde getirdi.
Hizmet hareketinin gaye-i hayalinin tam tersi şekliyle, Gülen cemaati içinde özellikle 2000’li yıllardan sonra Türkiye içinde kalmak bir gaye-i hayal haline gelmiştir. En ücra köşelere hizmet götürmek hatta Türkiye’nin her yerinde kadrolaşmak daha önemli görülmeye başlandı.
Gülen Cemaati mensupları Hizmet hareketinin felsefesini hayatlarına uydurmak yerine, kendi yaşantılarını rasyonelleştirerek Hizmetin felsefesini kendilerine uydurmaya başladılar ve sonuçta “Nam-ı Celil-i Muhammedî’yi dünyanın dört bir yanına yaymak yerine Türkiye’nin dört bir yanına yaymayı” kendilerine amaç edindiler.
8. Yaşanan krizlerden ders çıkarmamak… Aklınıza gelebilir, acaba 15 Temmuz sonrası Cemaatin Türkiye’den tasfiyesi bir şeyleri değiştirdi mi? 
Aslında bu da fazla bir şey değiştirmedi. Bugün yaşanan problemlere rağmen yurtdışına çıkan insanların birçoğu yine aynı şekilde “Şu süreç bitse de Türkiye’ye geri dönsek, her şey eskisi gibi olsa.” düşüncesinden sıyrılamıyor. Zihinsel olarak Türkiye merkezli olmaktan kopamadığı gibi küresel ölçekteki gelişmelere de kendini adapte etme ihtiyacı da hissetmiyor.
Cemaatin dünyada yaşanan probleme dair bir gündemi olmadığı gibi; küresel ısınma, kadın-erkek eşitliği, yapay zekânın gelişmesi, Covid-19 sonrası yeni dünya düzeni gibi dünyanın önde gelen benzeri konulara da bir kaygısı ve önerisi bulunmuyor. Belki artan terörizm tehlikesine yönelik bir kısım çalışmaları, düşünceleri var ama henüz formüle ettiği bir çözüm önerisi yok. Yakın zamanda olacağına dair bir emare de görünmüyor gibi.
Kısacası Gülen Cemaati, -en azından yönetim kadrosu olarak- şu an gözlemlediğim haliyle giderek içe kapanan ve doyum noktasına ulaşmış bir uluslararası/ulusaşırı Türk-İslami hareket olmakla yetinmiş bir durum sergiliyor. Başta söylediğim cehalet, iftirak, fakirlik gibi küresel sorunları çözmeye çalışan Hizmet felsefesinin -ki Gülen sefahat ve zorbalığı da bu sorunların arasına eklemişti- oldukça uzağında bir görüntü çiziyor.
Bu sorunların hepsi (cehalet, sefalet, fakirlik, iftirak ve zorbalık) son 10 -15 yılda bambaşka boyutlar kazandılar ama Hizmet felsefesini uygulamaya çalıştığı iddiasında olan Gülen Cemaati mevcut konjonktürde durumu ne okuyabilmiş ne çözebilecekmiş, ne de yeni bir şeyler söyleyebilecekmiş gibi bir görüntü veriyor!
Peki bu zihinsel göç neden olmuyor? 
Veya bir gün olacaksa bile bunun gecikmesi ne gibi zararlara yol açabilir?
Bunu bir örnekle açıklamaya çalışayım:
Mesela siz bir salatalık ekmek istiyorsunuz! Bunun için tohumu çimlendirmeniz lazım. O çimlenmiş tohumu küçük saksılarda büyütmeniz lazım. Sonra bu şekilde fide haline gelince biraz daha büyük saksıya alıp dışarıya ama yine de korunaklı bir yere mesela bir seraya yerleştirirsiniz.
Doğru vakit geldiğinde ve artık salatalık fidesi yeterince güçlenince toprağa ekebilirsiniz. Bu şekilde daha geniş bir alan bulan salatalık kökleri bu zengin topraktan beslenerek pek çok meyve verir. 
Ben de tam bunları yapmak için bütün bu adımları takip ettim. Tohumları çimlendirdim, onları küçük saksılara taşıdım, sonra seraya taşıdım vs. vs. Fakat geçen yıl yazın çok yoğun olduğum için onları toprağa taşımakta geç kaldım. 
Bu esnada fidanlar mevcut saksıya göre bir plan yapıp ona göre bir gelişim stratejisi geliştirdiler -ki bitkiler bu konuda çok iyidirler. 
Nihayetinde daha sonra dışarıda toprağa taşımış olsam bile benim salatalıklar bir türlü toprakla hemdem olmadılar.
Boy vermedi ve sadece 1-2 ürün verebildi. Oysa hemen başta yani vaktinde toprağa taşımayı başardığım kabaklar normal şekilde toprakla ilişkiye geçmişler ve metrelerce boy verdikleri gibi bir çok mahsul de verdiler. 
İşte bence Cemaat de Kestane Pazarı’nda bir Nur Cemaati olarak başlayan bir hareketti, zamanla o kaba sığmadı, bölgesel bir hareket oldu ve sonra ülke çapında büyüdü. Biraz önce anlattığım şekilde her aşamada hem yeni toprağa kök saldı hem de dönüştü, değişti ve büyüdü.
Her aşamada sağlıklı bir şekilde geçiş yapabildi, ta ki uluslararası bir Cemaat olana kadar. Bu son noktada bir türlü küçük Türkiye saksısından, vizyonundan kopup kendini uçsuz bucaksız dünya sahasına taşıyamadı. Hem fiziksel olarak, hem de zihinsel olarak.
İlk etapta bunda AKP’nin iktidara gelmesi ve bir kısım Cemaat yöneticilerinin bu dönemde Türkiye’de aşırı sayılacak kadrolaşma çalışmalarının payı vardı. Cemaat hem insan kaynaklarının hem de finansal kaynaklarının belki yüzde 90’ını Türkiye’ye harcıyor, geri kalan bütün dünyadaki çabalarına belki yüzde 10’unu ancak ayırıyordu (bu arada cemaatin değişen düşman algısı/ öteki algısının da etkisi var ama onu başka bir videoda anlatırım inşallah).
Konumuza dönersek bu dönemde Türkçe Olimpiyatları, TUSKON organizasyonları ve bazı uluslararası konferanslar ve projeler dahi Türkiye’deki ihtiyaca, toplumsal rağbete, cemaate getirdiği faydaya ve popülariteye göre önemseniyor, ona göre yapılıyordu.
İşte tam da bu yüzden Cemaat küreselleş(e)medi ve Türkiye merkezli kaldı.
Hatta Türkiye’de 15 temmuz darbe girişiminden sonra, Erdoğan Cemaati suçlayarak cemaatin Türkiye’deki varlığını bitirmeye çalışmasına rağmen Cemaat mensupları bu zihinsel ve fiziksel göçü başaramadı.
Önceleri sürecin geçici olduğunu düşünüp Türkiye’den ayrılmadılar. Sonra pasaport iptalleri vs. gibi sebeplerle bu zorlaştı ve Türkiye içindeki pek çok insanın Türkiye dışına çıkmaya gönlü yok. Yurtdışına giden pek çok insanın da uzun vadeli bir entegrasyon planı yok. Pek çok insan hala kulağına fısıldanan “sen buraya yerleşme, alışma, buradakilerle çok içli dışlı olma, geri döneceksin” şeklindeki tavsiyeyi dinliyor, dinlemek istiyor.
Yine pek çok Cemaat yöneticisi işlerin yoluna gireceği ve yeniden Türkiye’ye dönecekleri günü bekliyor.
İşte kanaatimce Cemaat tam da bu yüzden küreselleş(e)miyor.
Peki bu konuda ne yapılabilir?
İsterseniz bu da başka bir videonun konusu olsun.